Fidem "Makale"

Sınavlar ve Sorunlar

İlköğretim öğrencilerimizi ilgilendiren bir sınav koşuşturması daha sona erdi. Sınavlara hazırlık sürecinde onlarlaydım. Bu birliktelikten edindiklerimle, sınav günü yaptığım gözlemlerimi birleştirdiğimde çocuklarımıza ne kadar haksızlık ettiğimizi düşünmeme engel olamadım. Bu sıkıntılı süreci hangi gerçeğe yaslandırarak çocuklarımıza yaşattığımızı henüz anlamış değilim. Ama bir gerçek var ki açık ve net: Çocuklarımız bu sınav çıkmazında mutsuz. Sıkı sınav savunucusu bile bu gerçeği inkar edemez.
Sınav koşuşturmasından kendini gerçekleştirmeye fırsat bulamayan öğrencilerimizi dikkatle gözlemlendiğimizde, “Hiçbir gerekçe onların bu sıkıntılı süreci yaşamalarını haklı gösteremez..” diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Özellikle de ; “Ülke gerçeğimiz sınavı zorunlu kılmakta.”,”Sınav şart!”, “Sınavsız olmaz ki!”… şeklinde düşünenlerin sınavlara hazırlanmakta olan öğrencilerimizi yakından takip etmelerini ve sınav günü ciddi bir gözlem yapmalarını öneriyorum. Bu yapıldığında çocuklarımızın kendilerini ifade ederek ve kendileri olarak hayata hazırlanmalarının sınavlarla sağlanamayacağı gerçeği yerinde görülecek, bu problem durumunun çocuklarımızın lehine olacak acil çözüm beklediği daha net anlaşılacaktır.
Sınav saatinin gelmesini bekleyen öğrencileri ve yanlarındaki moral hocalarını (anne, baba, abla, öğretmen…) dakikalarca izledim. Moral hocalarının heyecan yatıştırma bombardımanına uğrayan öğrencinin boş bakışları, anlayabilen için mesaj yüklüydü. Olanı biteni anlamlandıramadığının mesajı vardı bu boş bakışlarda. “Sizleri anlayamadığımı anlayın lütfen!” Der gibiydiler. Cesaret gösterip de kendilerine göre anlamlı olanı yapsalar, deseler ki: “Sınavdan sonra sinemaya gidebilir miyim? “ acaba bizim moral hocalarımızın tepkisi ne olurdu? Sınavın hatırına ses çıkarmasalar da içlerinden geçen ne olurdu? “Çocuk geleceğini ilgilendiren bir sınava girmek üzere, aklı sinemada. Yok canım bu çocuk adam olmaz !” denildiğini duyar gibi oluyorum..( Her ne ise bu adam olmak!)
Çocukların geleceğe hazırlanması konusunda yapılan bilimsel çalışmaların sonuçlarını benimseyip o doğrultuda hareket etmek yerine, sınav saplantımızın etkisinde kalarak ve ihtimali şans oyunlarındaki gibi olan beklentiler kurgulayarak çocuklarımıza hayali gelecek empoze etmeye çalışmaktayız. Çocuğumuz bizim istediğimiz Liseyi kazanacak, bizim istediğimiz okulda ve bizim istediğimiz alanda yüksek öğrenim görecek, bizim istediğimiz kariyeri yapacak ve bizim istediğimiz yaşam standartına sahip olacak… Bütün bunlar hesaplanırken çocuğun gerçeği hiç dikkate alınmayacak. Çocuğumun okumasını istediğim okulun programı A alanı baskın olan öğrenciye daha uygun, çocuğumuzun A alanına ilgisi var mı? Diye düşünmeye bile gerek duymadan:” ya dediğim olacak ya da olacak!” Sloganıyla hareket etmeyi, onların geleceğini önemsemek adına hakkımız olduğunu düşünüyoruz.
Bu gün çocuklarımıza yardımcı olmaya çalışan yetişkinler (anne, baba, abi, abla, hala…) ya geçmişte yapılan sınavlarda başarılı olmuş ya da sınav başarısızı. Bu yetişkin alt yapısı, sınav merkezli düşüncenin yaygın olmasının önemli sebebidir. Yetişkin, sınav başarısı yakalamış bir bireyse aynı başarıyı veya daha fazlasını yol göstermeye çalıştığı çocuğun da göstermesini beklececek; eğer kendisi sınav başarısı yakalamamışsa çocuğun aynı başarısızlığı yaşamasını istemeyecek. Sonuçta her iki durum da bu günün çocuğunu sınav odaklı yetiştirilmesi ve bu doğrultuda desteklenmesi gerektiği inancını besleyecek. Bu inanç yüzünden, imkanlarımızı; çocuklarımızın potansiyellerini kullanarak geleceğe hazırlanmalarını desteklemek yerine, sınavlara en iyi şekilde hazırlanmaları için seferber etmekteyiz. Bu anlayış o kadar yaygınlaştı ki velilerin tamamına yakını sınav başarısı peşinde. Buna bağlı olarak da; okullar, öğretmenler, iller… sınav başarısı peşinde. Anlamsız bir yarış almış başını gidiyor. Başarıyı tanımlayan bilimsel açıklamalar dikkate alınmadan yapılan bu yarışın başarısızlık getirdiği bilinen ama dikkate alınmayan bir gerçek. Aslında şartlanmışlığımızı bir kenara bırakıp çocuklarımızı olduğu gibi anlamaya çaba göstersek, geleceğe hazırlanma sürecinde sadece yol gösteren olsak, ilgi alanına saygı duysak, ilgisini ilgimiz olarak benimsesek… onların ruh sağlığını bozan sıkıntılı süreci ortadan kaldırmış ve gelebilecekleri en iyi yere gelmelerini desteklemiş oluruz.
Çocuklarımızı sağlıklı düşünen bireyler olarak hayata hazırlamak diye bir sorumluluğumuzun olduğunu düşünüyorum. Kendimizce başarı tanımları yapıp onların geleceğini, onların gerçeğini görmeden yapılandıramayız. Bu şekilde edinilmiş başarı yoktur. Sınavlar konusunda yetkililerin üreteceği çözümleri beklemek durumundayız. Çözüm üretilinceye kadar da çocuklarımızın zarar görmemesi için sınav merkezli konuşmalardan ve koşuşturmalardan uzak durmalıyız. Çocuklarımıza yaz tatili programı yaparken güne okumayla başlamalarına, sanatçı duyarlılığı ile hazırlanmış eserlerden yararlanmalarına, spor yapmalarına, hobileriyle ilgilenmelerine ve günü okumayla tamamlamalarına rehberlik yapmalıyız. Onların önüne, bir üst sınıfa hazırlık olsun diye bir çalışma programı koymanın, kendimizce eksik gördüğümüz konularda özel ders aldırmanın… çocuğa faydası yoktur. Bırakalım tatil süresince kendi algılarıyla hazır bulunuşluk düzeyi geliştirsinler, kendi gözlemlerini gerçekleştirsinler, kendi sonuçlarını çıkarsınlar. Gözlemlerini bizlerle paylaşma isteği duyduklarında seve seve onları dinleyelim. Gözlemlerine ve çıkarımlarına değer verdiğimizi hissettirelim. Çıkarımlarında deneyimsizlikten kaynaklanan bir yanlışlık olduğuna dair bir kaygımız varsa kaygımızı anlaşılır bir yaklaşım sergileyerek paylaşalım. Bunları yapmak onları sınav merkezli çalışmalara itmekten çok daha kolay. Onları geleceğin mutlu ve başarılı bireyleri olarak görmek istiyorsak gelin hep birlikte kolay olanı hayata geçirelim.
Haydi anneler! Haydi babalar! Haydi eğitimciler! Onlar için bir iyilik yapalım. Sınav merkezli uyarılarımızı, dayatmalarımızı bir tarafa bırakıp onların varlıklarına verdiğimiz değeri hissettirerek sevgili çocuklarımıza iyi tatiller dileyelim.

Sevgili öğrenciler

Bilginin en büyük sermaye olarak kabul edildiği bir çağda yaşamaktayız. Sizler bu yaşamda henüz üretim olgusunun dışındasınız. Bu olgunun aktif bireyi konumuna gelip üretime katıldığınızda, yaşamın farklı bir boyutuyla yüzleşeceksiniz. Bu yüzleşmenin sizlere mutluluk getirmesi şu an geçirmekte olduğunuz hazırlık sürecini nasıl değerlendirdiğinize bağlıdır. Bu süreçte; gözlem yapma, fikir üretme, durum değerlendirmesi yapma, verileri değerlendirme ve sınama, sonuca varma, sonucu paylaşma gibi kazanımlarla kendinizi donatabilirseniz, yüzleşme sizlere mutluluk getirecek ve üretmenin, işe yaramanın, insanlara faydalı olmanın hazzını duyacaksınız. Hazırlık sürecini verimsiz geçirirseniz sıkıntılı bir yüzleşmeyle karşılaşacaksınız.
Bilgi çağının bireyi olarak kendimizi geleceğe hazırlamamız bilgi alıp depolayan bireyler olarak değil değişkenliği uzun yıllar alan temel bilgileri iyi yapılandırıp kısa sürede değişim gösterme özelliğine sahip ayrıntıları tanıyıp ezberlemeden, geçerliliği içerisinde kullanmayı alışkanlığa dönüştürerek sağlıklı bir bilinç oluşturmalısınız. Bu bilinci oluşturacağınız yer okuldur. Okulunuzla bütünleşip, öğretmenlerinizin rehberliğinden yararlanırsanız amacınıza ulaşmanız hiç de zor olmayacaktır.
Geçmişte sınırlı bilgi ile madde ürüne dönüştürülür ve ürünün değerini kullanılan madde miktarı belirlerdi. Bu gün ise, bir ürünün değerinin onda dokuzu o ürünün üretilmesi için ihtiyaç duyulan bilgiye aittir. Kısacası bilgi ana değerdir, sermayedir ve kullanıldıkça çoğalan bir özelliğe sahiptir. Bu önemli değerle donanırken, yine bilginin sunduğu yeni öğrenme yöntemlerinden yararlanmak durumundasınız. Bunu yapabilmeniz için bilgi edinmenin önemini kavramanız, bu konuda istekli olmanız ve sorumluluk üstlenmeniz gerekmektedir.
Bilginin çok, bilgiye erişmenin kolay olduğu bir dönemde hayata hazırlanmaktasınız. Bu süreçte, öğretmenlerinizin, anne – babanızın ve sizlere yardımcı olabilecek yetişkin yakınlarınızın deneyimlerinden yararlanmalısınız. Onlardan yardım alırken; hazır bilgiler vermelerini beklemek yerine kendi öğrenmenizin sorumluluğunu üstlenmelisiniz. Unutmayın ki içselleştirerek öğrendikleriniz kendi emeğinizle yapılandırdıklarınızdır, birilerinin sizlere sunduğu paket bilgiler değildir.
Toplumumuzda, günün gelişmelerini eski öğrenme yöntemleriyle takip etme veya ettirme olumsuzluğu (bilerek veya bilmeyerek ) ne yazık ki sürmektedir. Bu olumsuzluğun, sizleri, dağarcığında hazır bilgilerle gezen ansiklopedik bireylere dönüştürmemesi için; okumayı seven, kitaplarla dost, bilgiye erişme yollarını bilen ve kullanan, bütün bunları öz duyarlılıkla yapan bireyler olmalısınız. Okullarınızda öğretmenlerle birlikte gerçekleştirdiğiniz etkinliklere istekle katılmanız, kendi projelerinizi yapılandırmanız, okul dışındaki çalışmalarınızı planlamanız…hedeflerinize ulaşmanızı kolaylaştıracak; başkalarının tanımladığı başarı yerine, sizi mutlu kılacak olan gerçek başarıyı yakalamanızı sağlayacaktır.
Sizlerden, geleceğe hazırlanma sürecinde başarınızı ölçerken çok yönlü düşünmenizi ve şunları önemsemenizi istiyorum:
· Hangi konuda olursa olsun yaptığınız yapabileceklerinize denk ise, başarılısınız.
· Öğrenme sürecinde birilerinden hazır bilgiler beklemek yerine kendi öğrenmenizin sorumluluğunu üstleniyor ve bu yolda emek harcıyorsanız, başarılısınız.
· Yanlış yaptığınız durumlarda yıkıma uğramayıp yaptığınız yanlışı öğrenme fırsatı olarak değerlendirebiliyorsanız, başarılısınız.
· Gayretinizle elde ettiğiniz sonucu başkalarının elde ettiği sonuçlarla kıyaslamak yerine, daha önce elde ettiğiniz size ait sonuçlarla karşılaştırıp yorumlar yapabiliyorsanız, başarılısınız.
· Yaşam boyu öğrenen bireyin sahip olması gereken öz disiplini edinme doğrultusunda çabanız varsa, başarılısınız.
· Yoğun emek harcadıktan sonra elde ettiğiniz sonuç, beklentinizi karşılamadığı anlarda, gayretinizde bir azalma olmadan çalışmalarınızı sürdürebiliyorsanız, başarılısınız.
Bu kazanımları edinme doğrultusunda samimi bir çabanız varsa işte o zaman gerçekten başarılısınız.

Sizler, emeğinizle edineceğiniz ve edineceğiniz kazanımlarla geleceğe hazırlanırken her durumda yanınızda olduğumuzu belirtir, birlikteliğimizin hepimizi bilgi toplumu standartlarında yeni başarılara taşımasını dilerim.

Çocuklarımızı Geleceğe Hazırlarken

İnsan, çocukluk döneminin ilk günlerinden itibaren çevresindeki uyaranların etkisiyle; varlıkları yoklar, sınar, keşfeder ve anlamlandırır. Bu süreçte gerçekleştirdiği zihinsel etkinliklerle kendi öğrenmesinin ilklerini yaşayarak bilişsel gelişim göstermeye başlar. Bilişsel gelişim, beraberinde dilsel gelişimi besler. Birbirini var kılmaya dönük olan bu iki gelişim süreci, yaşam boyu geliştirilmeyi gerektirmekle beraber, çocukluk döneminde daha özel bir önem taşır. Bu dönemde gerçekleştirilen “ yaşamı anlamaya yönelik etkinlikler”, çocukluk sonrasında gerçekleştirilecek olan etkinliklere de temel oluşturacağından özellikle çocuklarımızın, 2-6 ve 6-12 yaş dönemlerini iyi değerlendirmelerine rehberlik yapmalıyız.Bu dönemlerde çocukların dünyasına sokabileceğimiz sağlıklı uyaranlar istendik sonuçlar almamıza yardımcı olacaktır.
Çocuğun yaşamsal etkinliklerini gerçekleştirdiği fiziki ortamın kendisine göre yapılandırılması, doğal ihtiyaçlarının karşılanması, onunla duygusal iletişimin kurulması sağlıklı gelişim göstermesini destekleyecek önemli unsurlardır. Bunlarla birlikte, ilk (2-6 yaş) ve orta (6-12 yaş) çocukluk dönemlerinde dil gelişimi konusunda çocuklara verilecek en önemli destek, onları sanatçı duyarlılığı ile hazırlanmış çocuk kitaplarıyla buluşturmaktır. Buluşmanın başlangıcında çizgi, renk ve biçimlerle ilgilenen çocuk bu uyaranları kendince anlamlandırıp bilişsel gelişim göstererek, duyarlı olmayı ve bulunduğu ortamla ilgilenmeyi reflekse dönüştürecektir. Sürecin kesintisiz devam ettirilmesi durumunda, ilk çocukluk dönemini iki binden fazla kavramı anlamlandırarak tamamlayacak ve bu kavramların beslediği bir bilişsel – dilsel gelişmişliğe sahip olacaktır. Eriştiği gelişmişlik düzeyi onun; anlama, anlatma ve düşünme gücünü ileri düzeye eriştirecek, bu sayede daha hızlı öğrenecek ve yeni öğrenmelere daha açık olacaktır.
***
Günümüz yaşamı; duygu ve düşünce boyutuyla eğitilmiş, sosyal duyarlılığa sahip, ürettikleriyle insan yaşamına katkıda bulunan, donanımlı bireyler istemektedir. Bu özellikleri taşıyan bireyler ise okuma kültürüne sahip toplumlarda yetişir. Ülkemizde satılan kitap, gazete, dergi sayısı ve kütüphanelerimizdeki kitaplardan yararlanan insan sayısı hakkında bilgi veren istatistikler, okuma kültürüne sahip bir toplum olmadığımızı, az okuduğumuzu göstermektedir. Bu durum, yaşama hazırlamaya çalıştığımız çocuklarımıza iyi örnek olamamamıza ve onlara rehberlik yapma noktasında da sıkıntılar yaşamamıza sebep olmaktadır.
Okuma konusundaki duyarsızlığımız küçük boyutlu bireysel bir sorun değil; yeni sorunlar üretecek kadar büyük, toplumsal yaşamı olumsuz etkileyecek kadar da tehlikelidir. Geleceğimizi tehdit eden bu sorunu çözüme kavuşturmak zorundayız. Çözümü yalnızca eğitim programlarına ve bu programları yürütmekle görevli eğitimcilere bırakmak yanıltıcı olur. Öncelikle kendimizden – ailemizden başlayarak genel çözüme destek verebiliriz. İyi bir okur olmayı, hayata hazırlanmanın ve hayatı sürdürmenin olmazsa olmazı olarak görüp bu düşünceyi gerçekten sahiplenerek çözüme katkı sağlamak adına ilk adımı atabiliriz.Biz yetişkinler kendimizi çocuklarımız için model okuyucu durumuna getirebilir ve onlarla ilk çocukluk (2-6 yaş) döneminden itibaren kuracağımız sevgi dolu bir iletişimin ardından okuduğumuz masallarla, tekerlemelerle, manilerle ve birlikte incelediğimiz resimli kitaplarla onların hayal dünyalarını harekete geçirebilir, kitaplara ilgi duymalarına zemin hazırlayabiliriz. Çocuklarımızın nitelikli çocuk kitaplarıyla erken tanışmalarını sağladıktan sonra bu süreci hiçbir sebeple kesintiye uğratmadan sürdürmeliyiz. “Kesintiye uğratmadan sürdürmeliyiz.” in altını çizmekte fayda var. Çocuklarımızın kitap okuma etkinlikleri ilköğretimin üçüncü sınıfına kadar bir şekilde desteklenmekte, dördüncü sınıftan itibaren ise yaşam gerçeği olarak kabul edilen tanımlanamamış bir başarı (Salt sınav sonuçlarına dayalı başarı tanımı “Tanımlanamamış Başarı” dır.) anlayışıyla, çocuklarımızın bilişsel, dilsel ve sosyal gelişimlerini besleyecek olan kitaplar önlerinden alınıp yerine, paket bilgiler sunan ve bu bilgilerin ezberlenip ezberlenmediğini test eden sınavlara hazırlık kitapları konulmaktadır. Sözde çocuğun geleceği düşünülerek yapılan bu bilinçsiz hareketle çok değer verdiğimiz varlıklara en büyük kötülüğü yaparak, nitelikli kitaplarla bütünleşmelerini kesintiye uğratmaktayız.
Sınava hazırlık kitaplarından başını kaldıramayan çocuklarımız, düşünsel yetilerinin gelişmesini sağlayacak değerli bir dosttan (kitaptan) uzak kalmakta, bu dostla arada sırada değil de sürekli birlikte olmayı sınavların bitimine ertelemektedir. Ne yazık ki bu erteleme süreci sınavların çokluğu nedeniyle oldukça uzun sürmektedir. Bir sınavın bitimi başka bir sınava hazırlığın başlangıcı olarak çocuklarımızın önüne konulduğundan, bu olumsuz döngü ortaöğretim (lisenin) sonuna kadar devam etmektedir.
***
Çocuklarımızın, yaşama hazırlanmalarında önemli yeri olan bir zaman dilimini (10-18 yaş dönemini), sanatçı duyarlılığı ile hazırlanmış nitelikli kitaplardan uzak kalarak yaşamaları büyük şanssızlık ve çok büyük bir kayıptır. Sebep ne olursa olsun onlara bu şanssızlığı yaşatmamalıyız. Çocuklarımızın, gelecekte okuma kültürü zayıf bir toplumun bireyleri olmamaları için yaşadıklarımızdan ders almasını bilip yapmamız gerekenleri, daha fazla gecikmeden hayata geçirmeliyiz

Sayın Anne ve Babalar

Sizler çocuklarınızı yakından tanıyan, onlarla yoğun ilişkiler içinde olan kişilersiniz. Onların yeni beceriler edinmelerinde önemli role sahipsiniz. Çocuklarınızın; kendilerine güvenen, kendilerini ifade edebilen ve çevreleriyle iyi iletişim kurabilen bireyler olarak yetişmeleri, ev – okul ortamlarına ve bu ortamlardaki tutum ve davranışlarına bağlıdır.

Çocuklar, kendi yaşıtlarıyla sosyal bir gurup olarak etkileşim içinde yaşamayı okul ortamında öğrenirler. Bu durum akademik gelişim göstermeleri için de önemli bir temeldir. Bir başka değişle; kendini ifade edebilen, soru sormasını bilen, karşısındaki kişiyi dinleyip anlayabilen, zorluklarla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmiş bir çocuk; kendisinden beklediğiniz akademik becerileri (okuma, yazma, matematik, fen, …) daha kolay geliştirecek ve bu alanlara ilgisi artacaktır.

Çocukların sürekli gelişim ve değişim içinde oldukları bilinen bir gerçektir. Bir başka gerçek ise bir alandaki değişimin ve gelişimin diğer alanlara da yansıdığıdır. Bu ilişki dikkate alındığında ev – okul ortamlarını birbirlerinden soyutlamadan anne – baba – eğitimci birlikteliği sağlanarak öğrencilerin çok yönlü (sosyal, kişisel, duygusal, akademik) gelişim göstermelerine rehberlik yapılabilir. Çocukların kişisel, sosyal ve duygusal ihtiyaçları göz ardı edilerek, yalnızca akademik başarılarını artırmaya çalışmak verimsizlik yarattığı gibi; hayata hazırlanamama, edindiği bilgilerden yararlanamama, ileri öğretim basamakları için hazır hale gelememe…vb  sorunları da beraberinde getirmektedir.

Yıllardır uygulanmakta olan salt bilgi aktarımına dayalı öğretim programları, yalnızca zihinsel etkinlikleri ön plana çıkarmaktadır. Bu tek yanlılık, öğrenim yaşantılarının anlamsız yarışa dönmesine sebep olmakta, öğrencilerde yetersizlik duygusu geliştirmekte, öz güven ve dayanışma duygusuna zarar vermektedir.

Doğal yetenekleri sınırlayıp genel gelişimi olumsuz etkileyen; duyuşsal alanı ihmal edip bilişsel alanı esas alan ve günümüz çocuğunun eğitim ihtiyacına karşılık vermeyen kalıplaşmış eğitim anlayışıyla bilgi toplumun insanı yetiştirilemez.

Okulumuzdaki çalışmaları alışılagelmişlikten uzaklaştırıp çok boyutlu hale getirebilmemiz, gerçekleştireceğimiz OKUL – AİLE işbirliğine bağlıdır.

Ev ortamları, sosyal becerilerin denenip geliştirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bu ortamın eğitim – öğretimi destekler olması durumunda:

“Dinleme, konuşmayı başlatma ve sürdürme, soru sorma, kendini tanıtma, itiraf etme, yardım isteme, yardımda bulunma, guruba katılma, guruba uyum sağlama, özür dileme, ikna etme, duygularını ifade etme, başkalarının duygularını anlamaya çalışma, korku ile başa çıkma, paylaşma, izin isteme, kızgınlığı kontrol etme, kavgadan uzak durma, hakkını koruma, bilgi toplama, bilgi paylaşma, başarısız olunan bir durumla başa çıkma, yanlışını öğrenme fırsatı olarak değerlendirme, sorunların nedenini araştırma, … v.b. beceriler akademik gelişimle birlikte kazanılacak, böylece gerek okul gerekse anne – babalar beklentilerine erişmiş olacaktır.”

Öğrencilerimizin bilişsel, duyuşsal ve toplumsal yönden kendilerini geliştirebilmeleri için, önceki yıllarda olduğu gibi bu eğitim – öğretim yılında da okulla birlikte hareket etme noktasında yardımlarınızı bekler, çocuklarımızın geleceğinin hepimizin sorumluluğunda olduğunu hatırlatırım.

                                                                                                              Turan Işık
Özel Fidem Koleji
Eğitim Koordinatörü